Mehmet Dikici

Mehmet Dikici

Emin olmak

Asırlar öncesinden bir haber var:

Dikkat edin, kulağınızı bana verin ki; size çok mühim bir şey söylüyorum. İyi insan kimdir? Onu anlatacağım.” buyuruyor.

İyi insan kimmiş?

İnsanların kendi mallarına ve kendi canlarına, emin bir kişi olarak güvenip, itimat edip kendi canlarına ve mallarına bundan bir zarar gelmez diye güvendikleri kimse iyi insan.”

Emin güvenmek demek, mümin kelimesi de bu kökten geliyor. İnsanlar, “Gel sana malımı emanet ettim, mallarımızı emanet ettik, canlarımızı emanet ettik; sen güvenilir kimsesin.” diye birisine her şeylerini verebilip teslim edebilip kendileri teslim olabiliyor ve itimat edebiliyorlarsa işte iyi insan o kimsedir. O kimsedir ki insanlar, mallarına ve canlarına onu emin kişi olarak tayin ederler, itimat ederler, emanet ederler.

Emanet çok önemli bir vasıf ve gerçek inançlı insanlar gerçekten emin kimselerdir. Kendisine güvenilir, malını versen içinden çalmaz. Canını teslim etsen korur; zarar vermez.

Âhir zamanda güvenilir insan kalmayacak veya azalacak, ama kıyamete kadar daima hakkı tutan, hayrı işleyen, bir güzel insan grubu mevcut olacak” diye de müjde var.

Medeniyetimiz işi kökünden halletmiş;

İnançlı insan da öteki insanların dilinden ve elinden selamette olduğu kimsedir.”

Dilinden ve elinden kimseye zarar gelmiyor, dedikodu yapmıyor, kötü söz söylemiyor, fitne fesat çıkarmıyor, dilinden zarar gelmiyor. Elinden zarar gelmiyor; birilerinin aleyhinde faaliyet yapmıyor, ağacını kesmiyor, harmanını yakmıyor, duvarını yıkmıyor, camını kırmıyor…

Müminlik güvenilir olmak, Müslümanlık da herkese iyilik neşretmek, etrafa iyilik yaymak, ortaya iyilik koymak, kötülükleri engellemek, kötülükleri yapmamak…

Herkesin bildiği ibareler bunlar ama maalesef yapmakta zorlandığı işler…

Modern dünyanın süsüne aldanıp, ölümü unutan, dünyayı gaye edinen inançlı insanların vebaline ne demeli? Zahiri olarak medeniyetimizin temsilcisi olduğu iddiasındaki, şekil ve ritüelden ibaret bir topluluğun söylemleri ne kadar inandırıcı olur?

Londra'daki camiye yeni bir imam atanmış.

İmam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı şoföre rastlıyormuş.

Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş.

İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine, şoföre 20 kuruşu geri versem mi diye düşünmeye başlamış.

Ama içinden bir ses diyormuş ki, çok gülünç bir para ve bu para şoförün umurunda bile değil. Nasıl olsa otobüs şirketi de çok para kazanıyor, biletler de pahalı. Bu altı üstü 20 kuruş ve onlardan hiç bir şey eksiltmez. Bu parayı, tıpkı Allah' tan gelen bir hediye gibi harcayabilirim...

İneceği durağa gelince, imamın manevi duyguları ağır basmış ve fikrini değiştirmiş.

Şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:

- Paranın üstünü fazla verdiniz.

Şoför gülümsemiş ve demiş ki:

- Siz caminin yeni imamısınız değil mi?

İmam şaşırmış ve sadece "evet" diyebilmiş. Şoför:

Aslında uzun zamandır İslam’ı öğrenmek için sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim...

İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş.

Yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve yavaş yavaş kendine gelmeye çalışmış.

Gözlerinden yaşlar dökülerek şöyle demiş:

Allah'ım, az daha senin paha biçilmez dinini 20 kuruşa satıyordum”

Selam olsun dünyalığa dinini satmayanlara…

Muhabbetle…

Mehmet Dikici

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Dikici Arşivi