ALKÜ Öğretim Üyesi Demirtaş: Korona virüs ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor

ALKÜ Öğretim Üyesi Demirtaş: Korona virüs ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ayşe Sibel Demirtaş, salgının oluşturduğu belirsizliğin pek çok insan için oldukça stres verici olduğunu belirterek, “Korona virüs yalnızca ölümcül bir hastalık değil aynı zamanda toplumun ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor” dedi.

Çin’in Hubei eyaletindeki Wuhan kentinde ortaya çıkarak kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını, mevcut dünya düzeninin de sorgulanmasına yol açtı. Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği korona virüs salgını sonrasında, insanların kaygısı ve yeni normal hayata uyum sorunları hakkında araştırmalar yapan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Ayşe Sibel Demirtaş, salgının oluşturduğu belirsizliğin pek çok insan için oldukça stres verici olduğunu söyledi.

“Salgın ortaya çıkmadan önceki hayat koşullarımıza ne zaman dönebileceğiz?”
1 Haziran itibariyle yeni normal hayata geçmeye başladıklarını aktaran Demirtaş, “Salgın henüz bitmiş değil ve geleceğimizi nasıl şekillendireceğini bilmiyoruz. Akıllardaki en belirgin soru, salgın ne zaman bitecek? Salgın ortaya çıkmadan önceki hayat koşullarımıza ne zaman dönebileceğiz? Pandeminin oluşturduğu bu belirsizlik pek çok insan için oldukça stres verici. Bu bakımdan korona virüs yalnızca ölümcül bir hastalık değil aynı zamanda toplumun ruh sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Nitekim yeni yayımlanan araştırmalar pandemiye bağlı ruh sağlığı sorunlarının ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir. Bu sorunların başında kaygı bozuklukları geliyor. Aslında kaygının bir düzeyde insan yaşamına olumlu etkileri vardır. Uyum sağlayıcı işlev açısından kaygı koruyucu bir role sahiptir, çünkü olumsuz deneyimleri önleme amacıyla kişiye tehlike sinyali gönderir, harekete geçmesi için onu motive eder. Normal düzeyde kaygı bizim tehlikelere karşı uyanık olmamızı ve kaçınma davranışı sergilememizi sağlar. Böylece hayatta kalma şansımız artar. Örneğin, virüse yakalanmamak ya da salgının artmasını önlemek için aldığımız önlemler; maske takmak, fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına uymak yaşadığımız kaygı sonucunda aldığımız önlemlerdir” dedi.

"Ön yargılı ve olumsuz düşünürler, güvenli durumlarda bile olumsuz sonuçları vurgular"
Hiçbir şekilde kaygı ya da endişe duyulmaması, gerekli tedbirlerin alınmasını engelleyeceğini söyleyen Demirtaş, “Bir miktar kaygının uyumlu ve gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan uyumlu olmayan kaygı gerçekçi olmayan korkulara tepki olarak gelişir ve bireyin uygun şekilde davranma becerisini önemli ölçüde etkiler. Dolayısıyla kişinin ruh sağlığı bozulur. Yoğun kaygı yaşayan kişiler ön yargılı ve olumsuz düşünürler, güvenli durumlarda bile olumsuz sonuçları vurgular. Bu kişiler çevrelerindeki her şeyi tehdit olarak görürler. Pandemi tekrar artarsa, ya virüs bana bulaşırsa, aileme bulaştırırsam’ gibi yoğun, ön yargılı ve olumsuz düşünceler yoğun kaygının ortaya çıkmasına neden olur” diye konuştu.

"Araştırma sonucunda kaygı düzeyi beklendiği gibi ortalamanın üstünde çıktı"
Pandemi sürecinde ortaya çıkan ruhsal sıkıntıların uzun vadede başka ve kalıcı sorunlara dönüşmemesi açısından koruyucu ruh sağlığı programlarının büyük önem taşıdığını ifade eden Demirtaş şöyle konuştu: “Koruyucu ruh sağlığı programları risk faktörlerinin ve koruyucu faktörlerin ele alınıp belirlenmesini sağlar. Benim de pandemi sürecinde yürütmüş olduğum bir araştırmam oldu. Türkiye'nin her bölgesinden 674 kişinin katıldığı araştırmanın amacı kaygıya yönelik koruyucu faktörleri ve risk faktörlerini açığa çıkarmaktı. Araştırma sonucunda kaygı düzeyi beklendiği gibi ortalamanın üstünde çıktı. Araştırmada yer alan sorulardan bir tanesi ‘Korona virüs salgınının ruh sağlığınızı olumsuz etkilediğini düşünüyor musunuz’ sorusuydu. Katılımcıların yüzde 35’i evet, yüzde 48’i kısmen, yüzde 17’si de hayır seçeneğini işaretlemişti. Buna paralel olarak kaygı puanları evet diyenlerin en yüksek, kısmen diyenlerin ortada, hayır diyenlerin de en düşük şeklindeydi.”

“Umudu, insan yaşamının kaynağı ve iyileştirme kuvveti olarak düşünmeliyiz”
Yapılan birçok araştırmada kadınların erkeklere oranla daha kaygılı olduğunu ifade eden Demirtaş, “Bu durumun hormonal farklılıklardan ve sosyal beklentilerden kaynaklanabileceği vurgulanıyor. Bu araştırmadaki amaç iki önemli pozitif kişilik özelliği olan bilişsel kontrol ve esneklik ile umudun kaygı üzerindeki koruyucu etkilerini ortaya çıkarmaktı. Beklendiği gibi bilişsel kontrol ve esneklik düzeyi ile umut düzeyi yüksek olan kişilerin kaygı puanları diğerlerine göre daha düşük çıktı. Araştırma sonucundan yola çıkarak umut ile bilişsel kontrol ve esnekliğin kaygıya yönelik önemli kişilik özellikleri olduğunu söyleyebiliriz. Umudu, insan yaşamının kaynağı ve iyileştirme kuvveti olarak düşünmeliyiz. “Umut seviyeleri yüksek olan bireyler, diğerleri kadar aksilik yaşasa da zorluklara uyum sağlayacak, sıkıntıyla başa çıkabilecek inançlara sahiptirler. Bu nedenle karşılaştıkları olumsuz durumları, engelleri başarısızlık olarak değil bir meydan okuma, aşılması gereken güçlük olarak görürler. Bilişsel kontrol ve esneklik düzeyi yüksek kişiler stresli durumlara tepki vermeden önce birden fazla bakış açısıyla yaklaşırlar, stresli durumları yeniden değerlendirerek olumsuz düşünce ve duygularını kontrol edebilirler ve alternatiflere odaklanırlar” şeklinde konuştu.

“Sonuç olarak hep beraber umutlu düşünmeyi sürdürelim”
Dünyayı sarsan bu yeni gerçeklik karşısında var olan durumu kabullenip bununla başa çıkmaya çalışılması gerektiğini ifade eden Demirtaş, “Öncelikle gerçeği olduğu gibi kabullenmeliyiz. Pandemi henüz bitmiş değil. Eski normal hayatımıza dönemesek de virüs tehdidi ile yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu bakımdan virüse yönelik tehlikeyi abartmadan, ön yargılı ve olumsuz düşüncelerimizin farkına varmalı ve uzmanlar tarafından önerilen maske, hijyen ve fiziksel ve sosyal mesafe kurallarına uyarak yeni normal hayatımıza uyum sağlamaya çalışmamız gerekiyor. Sonuç olarak hep beraber umutlu düşünmeyi sürdürelim, gerekli tedbirleri alalım ve var olan durum içerisinde nelere yapabileceğimize odaklanalım” ifadelerine yer verdi.