Alanya'da bebeğinin mezarı başında adalet istedi

Alanya'da bebeğinin mezarı başında adalet istedi
Gözü yaşlı Anne 20 aylık kızları Sevgi Mina'nın mezarı başında gözyaşlarını tutamadı. Anne bebeğinin mezarı başında adalet istedi.

Alanya'da yaşayan Çetin ailesinin minik kızları Sevgi Mina 20 aylıkken gördüğü lösemi tedavisi sırasında hayatını kaybetti. Antalya’da tedavi gören bebeğin ailesi hastane personelini ihmalkârlıkla suçlayarak şikâyetçi oldu. Anne Nejla Çetin bebeğinin mezarı başında yetkililerden yardım istedi. 
Alanya’da yaşayan Nejla Çetin (33) ile Ali Çetin (44) çiftinin bebekleri Sevgi Mina Çetin, 19 aylıkken ishal şikayetiyle ilçedeki bir hastaneye götürüldü. Burada kan testi istenen Sevgi Mina’ya lösemi teşhisi konuldu. Ardından Antalya’da bir hastaneye götürülen bebeğe 22 Aralık 2019 tarihinde lösemi tedavisi başlatıldı. Hastanede tedavisi sürdüğü sırada ailenin iddiasına göre Sevgi Mina’nın vücudunda şişlikler oluşmaya başladı. Anne Nejla Çetin’in iddiasına göre şişlikleri hastane personeliyle paylaşan aileye doktorlar ‘normal’ cevabını verdi. Her geçen gün daha da kötüleşen bebek bir süre sonra enfeksiyondan dolayı hayatını kaybetti. Aile ise hastaneyi ilgisizlik, ihmal ve hijyen kurallarına uymadığı gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulundu.  

‘ÇOCUKTA KAN HASTALIĞI VAR’
Kızının Alanya’da bulunan mezarı başında kızı için adalet istediğini belirten anne Nejla Çetin, Sevgi Mina’nın ikinci çocukları olduğunu, bir de 5 yaşında Abbas Efe isimli ağabeyi bulunduğunu söyledi. Kız çocukları olduğu için çok mutlu olduklarını belirten Nejla Çetin, kızlarının hastalanmasıyla hayatlarının kabusa döndüğünü anlattı. Anne Çetin, “Kızım 1 yaş 7 aylıkken ishal başladı. Bende neden oldu diye düşünerek hastaneye gittim. Doktora gittiğimde kan testi istedim. Doktor ishalinin dişlerden dolayı olduğunu söyledi. Ben biraz da halsizliği olduğunu söyledim. Ben yine de kan testi istedim. Test yapıldı. Doktorlar baktıktan sonra hemen bir test daha istedi. Sonrasında bizi çocuk doktoruna çıkardılar. Tabii, ben o an anladım bir şeylerin ters gittiğini. Çünkü kendi aralarında yüz ifadelerinden belli oluyordu, sorduğumda cevap vermediler bana. Çocuk doktoruna çıktığımızda doktor Sevgi’yi muayene etti, tahlillerine baktı, ‘Çocukta kan hastalığı var’ dedi. Ne olduğunu sorduğumda,  ‘Sen sabah hiç beklemeden Onkoloji hematoloji servisinde git’ dedi. Çocuğun tahlillerini de aldım özel bir hastanede tanıdığımız vardı, 2 tane çocuk doktoru, onlara gönderdik. Onlar da aradı ‘çocuğu sabah hemen götürün’ dediler. Sabah altı buçukta buradan yola çıkıp gittik hastaneye 22 Aralık Pazar günü acilden giriş yaptık. Doktorlar hemen testleri gösterince zaten yatış yaptılar. Bir beyaz bir de kırmızı kan takviyesi yapıldı. Öğleden sonra bir doktor geldi net bir şey söylemedi. ‘Pazartesi günü belinden sıvı alınacak, sıvı ile birlikte teşhis konulacak’ dedi. Pazartesi günü sıvı alındıktan sonra tahlilleri de yapıldı. Yanımda eşim ve kardeşim vardı. Doktorlar da bize sonradan Akut Lösemi olduğunu söyledi. Ayrıca 3 hafta önce bu kan testini yaptırsak hastalığın çıkmayacağını da kendi ağızlarıyla söyledi” dedi.

“ŞUAN GELEMEM FOTOĞRAFINI ÇEK” 
Lösemi teşhisinin konulmasının ardından 1 aylık bir tedaviye başlanıldığını anlatan Nejla Çetin, “15’inci gün belinden sıvı alınıp tedavinin nasıl gittiğine bakılacağı söylendi. Ocak'ın 6'sında belinden sıvı alındı. Profesörler geldi. Tedavinin nasıl gittiğini sordum,  ‘Gayet iyi, hiçbir sorun yok’ dediler. Çocuk 2 gün sonra ishal oldu, simsiyah bir ishal. Biz zaten kaka çıkışını yazıyorduk. İzlendiği için bezi tartılıp ona göre yazılıyor, not ediliyor. Hemşireler kontrol ediyor ama bana hiçbir şey sormadılar. ‘Bu ishal hangi renk? Bir sıkıntı var mı’ diye sormadılar. Ben artık 3’üncü günün sonunda sordum, ‘Bu ishal simsiyah geliyor hiç sormadınız, ben yazıyorum buraya ama siz sormadınız.’ Bana ‘Neden söylemediniz ishal olduğunu ve siyah geldiğini neden söylemediniz?’ dediler, kızdılar biraz. İki gün sonra tahlil yapıldı. Sonucunu sorduğumda kanlı ishal olduğunu söylediler.Birkaç gün sonra ben çocuğun tahlil sonuçlarına sistemden bakıyordum. Başka bir tanıdığa gönderdim. Bana dedi ki ‘Abla çocuğu dışarı çıkarma, çocuğun lokositi çok düşük.’ O günden sonra ben çocuğu dışarı çıkartmadım.Cuma gününden sonra doktorlar geldi. Doktorun yanında çocuğun sağ gözü şişti. Doktora ‘Bakın çocuğun gözü şişiyor’ dedim ‘ödemdir’ diyerek gitti. 10-15 dakika sonra çocuğun elleri ve diğer gözü de şişmeye başladı. Doktorun odasına koştum. Dedim ‘Doktor hanım, çocuğun iki gözü de şişti.’ ‘Fotoğrafını çek gel bakalım’ dedi. Ben de ‘Gelip baksanız’ dedim ‘Şu an gelemem’ dedi. Çocuğun fotoğrafını çektim. Çocuğun akşamüzerine doğru ayakları şişti. Ben sonuçta çocuğumun kilo alıp almadığını, şişliğini, ödemini bilirim. Çocuğun bacakları bir anda şişti. Doktorlara ‘Bu çocuğun bacakları şişti’ dedim. Biri geliyor ödem diyor, biri kilo aldı diyor. Bu çocuk 3 gündür zaten hiçbir şey yemiyor. Çocuk o ara yemeği kesti. En ufacık bir şey yediği zaman kusuyordu. ‘Çocuğa hortum takalım’ dediler. Doktor eldivensiz bir şekilde çocuğa hortumu taktı. Çocuk rahatsız oldu hortumu bir süre sonra çıkardı” diye konuştu.  

“BİR ŞEY DEĞİL DEDİ GİTTİ”
Tedavi sürecinde doktorların ilgisiz olduğunu savunan Nejla Çetin şöyle dedi: “İshalden dolayı poposu tahriş olmuştu. Biraz da ateşi vardı. Sonra doktorlar geldi tekrardan baktılar. ‘Çocuğun ishalden kaynaklı ağrısı var. Ağrı kesici yapalım’ dediler, yapıp gittiler ama çocuk sabaha kadar uyumadı. Sabah doktor geldiğinde bütün gece hiç uyumadığını söyledim. Doktor sadece sırtını dinleyip gitti. Öğleden sonra çocuk kötüleşmeye başladı. Doktorlara hemşirelere söyledim, Kemoterapiden dolayı normal olduğunu söylediler. Öğleden sonra hemşire geldiğinde çocuk bir anda öğürdü, yatağın üzerine sapsarı bir sıvı aktı. Ben peçeteyle silip hemşireye bunun ne olduğunu sordum. ‘Bir şey değil bu, yediği bir şeyi çıkarmıştır’ dedi. ‘Çocuk böyle bir şey yemedi’ dedim, ‘Bir şey değil’ dedi gitti. Benim sorduğum şeyi doktorların hemşirelerin bilmesi gerekiyor. Ama ben bunun daha sonra başka yerden sorduğumda ne olduğunu öğrendim, çocuk ciğerlerindeki iltihabı çıkarmış. Daha sonra birkaç doktor ve sağlıkçıya sorduğumda bunun ciğerlerindeki iltihap olduğunu söylediler. Ama hemşire hanım bilemedi” 

NABIZ ALETİ BOZUK İDDİASI 
Anne Çetin, “Sevgi zaten çok kötüydü. Annemler geldiğinde bir anda çocuğun nabzının 193’e çıktığını gördük. Kardeşim hemşirelere gidip nabzının 193’e çıktığını söylüyor. Hemşireler bunun normal olduğunu söylüyor. Kardeşim bir bakmalarını istiyor geldiklerinde nabız aleti duruyor. Nabız aleti bozuk diye 3 tane alet getirip çocuğun koluna taktılar. Bu sırada çocuğun ayakları buz gibiydi. Bunu söylediğimde normal mi dediğimde Seslenmiyorlardı. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca doktor da gelerek çocuğun nabzını ölçmeye çalıştılar. Sonra hemşire kan almaya başladı. Kan gelmiyor. Sonrasında ‘Nabzı iğneyle alalım’ dediler. İğneyi Sevgi’ye soktu. Sevgi’de kesinlikle bir tepki yoktu. Hiçbir tepki vermiyordu çocuğum. Gözleri yana kaydı, kafası yana düşüyordu. Hemşireye ‘Bakın çocuk tepki vermiyor, bu çocukta bir şey var’ dedim. Çocuğun yanağına vurdu, ‘Sevgi, Sevgi bizi korkutma’ dedi ayıltmaya çalıştı. Sonra ben hemşireye ‘Bu normal mi’ dedim, ‘Yok bir şey yok’ dedi. Daha sonra tansiyon aleti geldi. Tansiyonu ölçmeye çalıştılar. Ben duymadım, annem duymuş, ‘Çocukta tansiyon yok. Öbür odaya alalım’ demişler. Bize çocuğu ‘Öbür odaya aktarıyoruz’ diyerek alıp götürdüler. Odaya girdiğimde odada asistan doktoru, hemşiresi, doktorlar hepsi odada, alet edevat yığılı şaşırdım bir anda, ne oluyor diye iyice paniklemeye başladım. Doktorun sadece ‘Adrenalin verin’ dediğini duydum. Arkalarından koştum. Yoğun bakıma indik. Yoğun bakım doktoru bizi çağırdı. Doktorun dediği, ciğerlerinin enfeksiyon kaptığı, enfeksiyonla çocuğun septik şoka girdiği. Şokun ne olduğunu sordum, organlarının iflas edip kalbinin durması olduğunu söyledi. Yukarıda iki sefer çocuğun kalbinin durduğunu söylediler. ‘Ama bize stabil geldi’ dedi. ‘Durumu ciddi her şeye hazırlıklı olun’ dediler”

“ŞİKAYETÇİYİM”
Yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olamayan Nejla Çetin şunları söyledi:  “‘Bu çocuk bu raddeye gelene kadar bu doktorlar ne yaptı’ dedim. Benim demek istediğim lösemili çocuklar enfeksiyon kapabilir. Orada kaç tane çocuk enfeksiyon kaptı, inerdi yoğun bakıma ya da odasında antibiyotiği alırdı, ciğerlerindeki enfeksiyon düzelir, normale dönerdi. Pazar günü sabah geldiler. Çocuğu muayene etmediler, zaten çocuğun lökositleri o kadar düşmüş ki. Kan tahlili yapılmamış. Ben bunların hepsine baktım. Pazar günü akşam yoğun bakımda yapmışlar tahlili 23'e düşmüş Lökositti. Yani dışarıdan bir hasta yakını bu çocuğun lökosidinin düştüğünü anlıyor da doktorlar nasıl anlayamıyor? Çocuğa adrenalin verin dediklerinde kan sonuçlarına bakın dediği benim kulaklarımda. Siz zaten sabah buna bakmıyor musunuz? Demek ki çocuklarla ilgilendirmiyor. Bize ‘maske giyin’ diyorlar, hiçbir stajyer doktorda, hiç kimsenin ağzında maske yok. Sadece hemşirelerde var. Odaya hepsi birlikte 5-10 kişi giriyor. Hiç birinin ağzında maske yok. Aşağı kantine iniyorlar. Hepsi orada geziyorlar. Sonra yukarı aynı şekilde çıkıyorlar. Bunların ayağında galoş olması gerekmiyor mu? Çocukların hijyeni açısından ayaklarda galoş yok. Dışarıda gezip aynı ayakla tekrardan içeri adım atıyorlar. Bu Lösemi hastası çocukların bu kadar durumları vahimken, bağışıklık sistemleri bu kadar zayıfken hiçbir titizlik yok. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde resmen bünyesi zayıf olanlar ölsün, bünyesi kuvvetli olanlar yaşasın diye bir durum var. Orada 22 gün geçirdim, 22 gün boyunca doktorlar hiç birinin ağzına maske yoktu. El dezenfekte yapmakla bu iş olmaz. O zaman bana dedikleri, ‘Sevgi’nin bünyesi çok zayıf.’ Sevgi’nin bünyesi zayıf olabilir ama siz o enfeksiyonu önceden fark etseydiniz, belki benim çocuğum tedavisini görür yukarıya çıkardı. Keşke ben o hastaneye hiç gitmeseydim. İşte biz bir akşam öğrendik sabahına bu hale geldik, götürdük çocuğu ama işte şu anda çocuğum yok. Hemşiresinden doktoruna kadar hepsinden şikayetçiyim”